Teşhise göre adı mutsuzluk. Bu dünyada yaşayan insanların birbirlerine yabancılaşması bunun en önemli yansımasıdır. Çarşıda, pazarda, sokakta yürüyen insanlar topluluğu, mümkün oldukça göz göze gelmemeye çalışmaktadırlar. Daha da acı olan görmemezlikten gelmemeleri. Hâlbuki insan sevgi için vardır. Sanki bir sihirli değnek ile biri dokunmuş insanlardan sevgi duygusunu almış. İnsanlar birbirlerine karşı samimiyetsiz bir şekilde yaşıyorlar. Bir insanın içindeki sevginin kaybolması demek ruhunun ölmesi demektir. Sevginin yitirilmesi, bir insanın içinin boş olması demek. Boş insanın bu hayatta bir hiç olması demek anlamına gelir.

 

Kalabalık içerisinde olmamıza rağmen, yüzleri gülen sımsıcak insanlar ile konuşmak kaynaşmak varken, soğuk ve donuk yüzler kalabalığı insanı ürkütüyor. Sevgi hayatın en önemli gerçeği ama biz nedense bunun kıymetini bilemiyoruz. Şehirde dolaşırken etrafınıza baktığınız zaman hayatın başlangıcında olan gençlerin mutlu olamadıklarını görebilirsiniz. Çoğu sanki mutlu imiş gibi rol yapmaya devam eder durumda. Aile içinde, okul hayatında ve çalıştıkları ortamlarda sürekli asabi tavırlar sergilemektedirler. Bunun sebepleri ne olabilir? Bu mutsuz gençliğin en önemli sorunu sevgisiz yaşamak olsa gerek. Böyle sıradan sevginin tadını almış sevgisiz kalmaktan yılmış bir gençlik. İşte bu gençliğin mutluluk arayışlarında karşılarına çıkacakları çok tehlikeli ortamlar olabilir. Bu ortamlar gençleri batağın içine sürükleyebilir. Bakıldığında içinde kıskançlık barındıran bir durum bu. Onda var da neden bende yok gibi, birinin giydiği bir yeni elbise, bindiği bir araba, bir diğerine olmadığından dolayı ıstırap verebiliyor. İşte o zaman da kurulan muhabbet ortamlarında uyum sorunu yaşanmaya başlıyor. Uyumsuzluk sadece arkadaş ortamında kalmıyor. Bu uyumsuzluğun sanki nedeni gibi gördükleri olayları ailelerine taşıyorlar. Aile içinde bir huzursuzluk baş gösteriyor. Annede, babada kusur aranmaya başlanıyor. İşte tehlike çanları burada çalmaya başlıyor. Zamanında gençlerimize doğru manevi eğitim verilse idi, nefise esir olmamak gerekliliği anlatılsaydı, şükür etmenin daha büyük kazanç ve mutluluk getirileceği ifade edilse idi bu durum yaşanmazdı. Bu manevi eksiklikle fani duyguların esiri olmaya başlayan gençlik zamanını boş yere harcamaya başlıyor. Hayatın içinde huzursuz olan bu gençlik, kafelere, barlara, alkole, uyuşturucuya yönelmeye başlıyor. Alkolle bedenlerini uyuşturmak suretiyle çektikleri acılarını unutmaya çalışıyor, sigara dumanı ile düşüncelerinin sadece hayal olarak kalmasına neden oluyorlar. Bu kötü alışkanlıklar sonucunda genç insan, unutkan, bıkkın, asabi ve alıngan olabiliyor. Bu durumlar sonucunda dikkat bozukluğu ve korkular yaşatıyor. Hayatta ki hiçbir şey zevk vermemeye başlıyor. Yediği yemek, içtiği çay, dinlediği müzik artık tatsız tuzsuz geliyor. Bunun yanı sıra mutluluk bulmak adına gittiği mekânlarda boşa harcadığı zaman ve parasını tükettiği gibi, mutluluğu ararken aslında onu kaybettiğinin farkına bile varmıyor. Mekânda mutsuz olan genç eve geldiğinde ise annesi, babası ve kardeşleri ile sorunlar yaşıyor. Bu sorunlar yeni daha büyük sorunlara pencerede açabiliyor.

 

Sonuç olarak; neden mutsuzum? Neden huzursuzum? Sorusuna cevap bulamayan ve aslında bu soruyu kendine sormayanlar bilmiyorlar ki mutsuzluğun, huzursuzluğun sebebi belli. Allah’tan uzak yaşamak.