İnsanlara baktığımız bazen tanıyamayız onları, değişik karakterler sergilerler. Bunu çözümlemek pek de kolay olmaz. Hatta öyle bir zaman harcarız ki geçen vaktin dostluk adını iyi bir yatırım olduğunu kendimize inandırmamız pekte kolay olmaz. Bu kadar çelişki kişiliklerin içinden kendimize dost edinecek insanı bulmak için çok farklı stratejiler geliştirmeye çalıştığımız anlar olacaktır. İşte bu anlarda neyi nasıl doğru yaptığımızı bilmemiz gerekecektir. Karakterine yalan, riya bulaşmış, yüzüne baktığımız gerçek tebessüm yerine, yalan tebessüm bulaşmış kişilikten ancak düşman çıkar. Bakıldığı zaman iyi görünümlü sahtekârların dolaştığını, iyilik kisvesi altında hainliğin barındığı kişilikler o kadar fazla ki, ayrımı yapamaz isek dost dediğimiz en büyük düşmanız olur.
Günümüzde bu tarz da insanları bulmak çok zor değil. Hele ekranlara çıkıp milyonlarca insanların gözlerinin içine bakıp, huzurdan, insan haklarından, dürüst siyasetten bahseden o kadar yalancı var ki, bazen insan kendine sormadan edemiyor. Bu kişilik ne zaman bu kadar iyimser oldu diye. Son zamanlarda devlet yönetimindeki insanların dostane yaklaşımları da ilginç boyutlar kazanmaya başladı. Yaşanan terör olgusuna çözüm bulmak için gündeme akil insanlar grubu çıkarıldı. Aslında Osmanlıca kökenli olan akil kelimesinin anlamı yiyicidir. Devletin başındaki kişilikler kendi işlerinde duayen olduğu için bu gruba seçtiklerini söylese de, gerçekten işlerinin duayenimi diye vatandaşa sormak lazım. Ayrıca sizlere güvendiği için, sizlerin aklınıza değer verdiği için millet devletin başına getirmedi mi? Kendinizde ne eksiklik gördünüz ki, vatandaşın karşısına bu akil insanları çıkardınız? Bu tarz bir yaklaşımın ne kadar yanlış olduğu, Kayseri’ye gelen akil insanlar grubuna soru yönelten bir öğrenciye verdiği şu cevap bunu net anlatıyor. Akil diyor ki; bu süreç bizi biraz hazırlıksız yakaladı. Hani siz duayendiniz? Hani siz her olaya vakıftınız? Hani siz seçilmiş kişiliklerdiniz? Kimse bize bunu dostça bir yaklaşım ve doğru bir uygulama olarak anlatmaya kalkmasın. Daha bu konuda birçok olay var anlatacak. Ama ben Kayseri halkının akil değil, akıllı olduğunu düşündüğüm için yazma gereğini bile duymuyorum. Dostluk ve dostça yaklaşım o kadar da kolay olmadığını biliyoruz artık. Bu yüzdendir insanların birbirlerine karşı sabırsız ve güvensiz olması. Bunun çözümüne bakmak lazım. Dostum dediğinden zarar göreceğim kaygısı taşımak insanı yoruyor. İnsanların değer verdiği güvendiği kişilerden zarar görmesi büyük üzüntülere sebebiyet veriyor. İnsanların yüreklerinin aslında görüldüğü gibi olmaması, dostluk kavramına inancımızın yok olmasına sebebiyet veriyor. Dostluk sağlam kişilikler ile kurulacak bağdır. Bir insanı kazanmak çok zordur. Büyük mücadeleler veririz çoğu zaman insan kazanmak adına. Lakin kaybetmekse aksine çok kolaydır. Dostluk güvendir, inanmaktır, kendine yapılmamasını istediğini, dostuna da istemektir. Günümüzde çıkarlar doğrultusunda kurulan dostluklar, aile yapısından tutunda, devlet yapısının bozulmasına kadar uzayıp giden bir süreç olmaya devam ediyor. İnsanların iyilik yardımseverlik duygularını dostluk adına sömüren bunca kişilik varken, dostça cümleler kurmak bizlere zor gelmeye başladı. İyi düşünüp iyi olmak gerekirken, kötü olma yolunda heba edilen zaman ileriki hayatımızda bizleri daha çıkılmaz sorunlara itecektir. Bu yanlış düşüncelerden arınmak için yapılması gereken maneviyatımızın temiz olması gerekmektedir. Kendi nefsimize uyup, insanların duygularını sömürmek, bundan rant sağlamak ancak yıkım getirir.
Bir hadisle yazımı tamamlamak isterim. Bulunduğu mecliste, din kardeşinin aleyhinde konuşulurken ona yardım etmeye ve onu müdafaa etmeye gücü yeterken, bu yardımda bulunmayan kimseyi Allah Teâlâ dünya ve ahirette zelil eder. Ahmed b Hanbel, Taberânî